Kadın örgütleri ile
hiçbir biçimde müzakere edilmeden, gizlice hazırlanan ve medyada “kadınlara
müjde” haberleriyle duyurulan yeni istihdam yasa taslağının ayrıntıları
“sızdırma/ısmarlama haberler” yoluyla belirginleştikçe; bunun “doğum izni ve yardımı müjdesi” değil, meşruiyetini erkek egemenliği ve sermayenin
uyumundan alan,
toplumsal yaşam ve “emek piyasası”nın kadın ve toplum aleyhine bir yeniden
düzenlenmesi operasyonu olduğu açığa çıktı.
Geçtiğimiz günlerde
Çalışma Bakanı Faruk Çelik, çalışmayan ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan evli
kadınların, eşlerinin ölümünden sonra aldıkları aylık 250 TL. gibi sembolik
ödemeye de göz diktiklerini açıkladı. Kadınları “sırf erkeğin evine ve maaşına konmak için evlenmek” ve sonra da bu
ödemeyi kaybetmemek için tekrar “evlenmemekle” suçladı. Bu ödemeyi“evliliklerdeki yaş farkını takip altına
alarak ve prim ödeme süresi getirerek” sınırlayacaklarını söyledi. Böylece
devletin, kadınlara, onları sosyal haklardan yoksun
bırakarak ekonomik olarak erkeklere bağımlı evliliklerde bedava ev hizmetçiliği
yapmak rolünü biçtiği açıkça ilan edilmiş oldu.
Bu operasyonlar yeni değil.
Hükümet ucuz işgücü sağlamaya yönelik yeni nüfus politikalarını kadınların
bedeni ve emeği üzerinden şekillendireceğinin ilk işaretlerini, Başbakanın
2008’de dillendirmeye başladığı “en az 3 çocuk” söylemiyle verdi. Ardından,
Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın adından “kadın” kelimesi çıkarıldı, “aile”
bakanlığı oldu. Kürtaj fiilen imkansız hale getirildi, doğum kontrol araçlarına
parasız erişim kısıtlandı, gebe kadınlar takibe alındı, vb...Kadın bedenine
yapılan bu saldırıları 2011’de açıklanan Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’nde
iş yaşamında kadınlar için öngörülen “kısmi süreli çalışma, geçici süreli
çalışma, özel istihdam büroları aracılığıyla belirli süreli çalışma, uzaktan
çalışma, çağrı üzerine çalışma, evden çalışma, iş paylaşımı” gibi yeni çalışma
biçimleriyle birlikte düşündüğümüzde ortaya çıkan tablo açıktır: Kadınlara,
erkek egemenliği ve sermaye arasındaki kutsal ittifakı bozmayacak şekilde
ve üstelik ev ve bakım işlerini aksatmamaları “yasal bir zorunluluk”
haline getirilerek; “şimdilik” daha da esnek ve güvencesiz şartlarda
çalışmaları dayatılıyor. Sonrası, iktidarların kadınların çalışma hakkı
konusundaki siyasal tercihlerine ve hem evde, hem işte bu ağır koşullarda
çalıştırılacak kadınların dayanma kapasitelerine kalıyor.
Kısacası kadınlara; sizin asli işiniz evdeki eş, çocuk, yaşlı,
hasta, engelli bakımıdır; ev dışında çalışmak istiyorsanız da (bu asli
görevlerinizi aksatmamak koşuluyla),
yarı zamanlı, esnek, güvencesiz işlerde çalışabilirsiniz deniyor.
Son yıllarda başta sağlık ve eğitim olmak üzere
“reform” adı altında yapılan özelleştirme, temel kamu hizmetlerini piyasanın
vahşi işleyişine terk etme; kreşleri, anaokullarını, yaşlı bakım tesislerini
kapatma; kadın sığınaklarında bile ihale yoluyla hizmet özelleştirmesine
gitme; kamunun elinde kalan sağlık vb.
kurumları faydalılık, karlılık ve performans kriterleri üzerinden özel ticari
şirketler gibi yeniden yapılandırma ve taşeronlar üzerinden parça parça özel
şirketlere devretme politikaları da bu operasyonun önceki adımlarıdır. İstihdam ve sosyal güvenlik konusundaki son hak
gaspları, AKP iktidarının kadını aile içindeki geleneksel rolleri üzerinden
tanımlayan muhafazakar kadın politikaları açısından yeni ve dev bir adım oluşturuyor.
İstihdam paketi de bu
sürecin tamamlayıcı bir parçası; TİSK, TÜSİAD, TOBB
gibi işveren kuruluşlarının yıllardır talebi olan, zaman ve içerik olarak esnek/kısmi/keyfi çalışma kurallarına tabi
olacak daha ucuz ve daha güvencesiz çalışanlar ihtiyacını karşılayacak bir
düzenlemedir. İktidar ve işverenlerin kadın “istihdamını artırma” argümanı ile
üstünü örtmeye çalıştıkları bu olgu, medya aracılığıyla yapılan propagandalar
ile; uzun çalışma saatleri, düşük ücret, insanlık dışı çalışma koşulları ile
yaşamından bezdirilen kadın (ve erkek) emekçilere dizi dizi haklar getirecekmiş
gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Kreş yardımları, yarım gün ücret, kısmi SGK primi
ödemeleri gibi ya hiçbir yaptırımı olmadığından kağıt üzerinde bırakılacak; ya
da bir gecede geri alınıverecek pamuk ipliğine bağlı, göz boyama amaçlı
haklarla bezeli bu paketin çelik çekirdeği, esnek, kuralsız ve örgütsüz
çalışmayı yasalaştırmaktır. Aile Bakanı Fatma Şahin’in “kadınlara birçok
seçenek sunacağız” iddiasının tam tersine, kadınlara bu paket ile sunulan tek
seçenek, daha çok çocuk doğurarak ülkenin gelecekteki ucuz işgücünü yaratmak;
bunun için de kamu ya da özel sektör çalışma hayatındaki kendi varlığının ancak
geçici sürelerle, part-time ve düşük ücret/düşük kariyerli bir çalışma olmasını
kabullenerek, emeklilik hakkı dahil her türlü kazanılmış hakkından
vazgeçmektir. Bunun diğer bir
sonucu da, kadınların aileye mahkum edilerek, iş yaşamındaki ve evdeki
cinsiyetçi iş bölümünün derinleştirilmesidir.
Temel felsesini
oluşturan ögeler üzerinden pakete şöyle bir bakalım:
Pakette evden çalışma imkanı (!) şöyle
tanımlanıyor: İş Yasası uzaktan
çalışmaya olanak tanınacak şekilde düzenlenecek. Uygulamada ev eksenli çalışma,
çağrıya bağlı çalışma, evden yürütülen büro işleri biçiminde görülen bu çalışma
biçimleri, çok düşük ücretli işlerdir.
Üretiminin bir kısmını dışarıya taşıyarak, kadınların sendikalaşmalarının
önünde de önemli bir engel teşkil eder.
Zaten şu ana dek kadın girişimciliğinin
özendirilmesi alanında da, kadının mümkün olduğunca evinde, kadınlık rolleriyle
bağlı gıda ve tekstil gibi alanlara yoğunlaşarak, bunları evde üreterek sonra
kendisine tahsis edilen alanlarda satışa sunması eğilimi ağır basıyordu. Yani
iktidarın esnek çalışmadan anladığı, kadının öncelikle evde çalışması…
Kısmi zamanlı çalışma: Taslakta kısmi çalışma/esnek çalışma tüm çalışanlar için
getirilmekle birlikte; asıl olarak kadınlar üzerinden ayrıntılandırılıyor. Kamuda
çalışan kadınlara her bir doğum için tam 69 ay (5,75 yıl) boyunca günde 4 saat
kısmi zamanlı çalışma öngörülüyor. Bu, doğurganlık çağındaki tüm kadın
memurların artık “part-time memur” statüsüne geçirilmesi demek. Taslakta bu
uygulamanın daha sonra özel sektöre yansıtılacağı ilan ediliyor.
Özel sektörde (şimdilik!) ilk çocuğunu yapan kadın için 2 ay ile sınırlı
olarak; ikinci çocuk için 4 ay ve üçüncüsü için 6 ay süreyle “part-time işçilik” statüsü getiriliyor. Bu sürelerde işveren yarım maaş devlet de
geri kalanını ödüyor. Devlet yarı
zamanlı çalışmanın finansmanı nereden sağlayacak? Tabii ki bizden kesilen ve
bir süredir birikmekte olan işsizlik sigortası fonundan. Bu oyuna gelmeyelim.
Peki,
kadının kaç saat çalıştırıldığını, ücret
kaybını vd… denetleyecek bir mekanizma da yok! Bu da, uygulamanın özel sektörde
işverenlerin keyfi tutumlarına bırakılacağı anlamına geliyor.
Özel istihdam büroları; Esnek
çalışma biçimleri genel olarak emeğin; özel olarak da kadın emeğinin sömürü
alanının genişletilmesine yol açacak olan “özel istihdam” büroları” üzerinden
uygulamaya sokulacak. Bu bürolar aracılığıyla kadın emeği, (en fazla 6 ay süreyle) istenen işyerlerine
kiralanacak. Doğum iznine giden kadının yerine geçici işçi bulabilecek. Bu “geçici işçilerin” büyük çoğunluğunun yine
kadınlardan oluşacağını tahmin etmek zor değil. İşsizliğin tavana vurduğu
Türkiye koşullarında, kadınların ne tür işyerlerinde, hangi koşullarda
çalıştırılacağını tahmin etmek de zor olmasa gerek.
Bu
özel istihdam bürolarıyla, kayıtdışı çalışan ev işçisi kadınların da kayıt
altına alınacağı belirtiliyor. Tüm işçi ve emekçilere daha fazla kölelik
koşullarını dayatacak olan bu sistem, İş Yasası'na göre işçiden bile sayılmayan
ev işçisi kadınların üzerinden meşrulaştırılmak isteniyor.
TİSK'in özel istihdam
büroları ve geçici iş ilişkisine dair geçtiğimiz ocak ayı içinde düzenlediği ve
hükümet yetkililerinin baş konuşmacı olduğu seminerde, özel istihdam
bürolarının, kadınlar özellikle, ev işçisi kadınlar, yaşlılar, sakatların
çalıştırılmasında ve iş ilişkisinin askıya alındığı dönemler için (mesela hak
grevi halleri) için olmazsa olmaz kurumlar olduğuna vurgu yapılıyordu.
Bu tespit başta kadın
emeği olmak üzere, işverenler tarafından “sorunlu emek biçimleri” olarak
tanımlanan gerçekte en korumasız ve ucuz olan emek biçimlerinin güvenceli, nispeten daha yüksek ücretli işlerden dışlanması
anlamına geliyor. Polonya gibi özel istihdam
bürolarının yoğun olduğu bir ülkede, bu bürolara bağlı kısmi zamanlı temizlik
ve bakım işleri yapan pek çok kadın, birkaç işi birden yapmasına rağmen yine de
geçinemiyor. Kadınlar için kısmi zamanlı çalışmayı özel istihdam bürolarına
bağlayan bu yasa, bizlere kölelik koşallarında çalışmayı vaad ediyor; başka bir
şey değil.
Kreş sorunu:
Organize sanayi bölgeleri başta olmak üzere özel sektöre kreş teşvikleri;
kamuda kreş zorunluluğu getirilecekmiş! Yıllardır bütçe kanunlarında kreşlere,
spor tesisi, misafirhane muamelesi yapan, bütçeden hiçbir destek aktarmayıp
“kendi yağınızda kavrulun” diyen, kamu kreşlerini kapatan bir anlayıştan kamuya kreş
zorunluluğunu getirmesi beklenebilir mi? Beklenemez elbette. Zaten daha 16
Ağustos 2013'de 6631 sayılı yasaya bağlı
olarak çıkardıkları “Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme
Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik”te bu işi çoktan çözdüler! Bu
son yönetmelik aynen eskisi gibi, 100-150 kadın işçi çalıştıran işyerlerinde
emzirme odası, 150'den fazla kadın işçi çalıştıran işyerlerinde kreş
yükümlülüğü getiriyor. Peki denetim var mı, yok? Şu anda da kreş zorunluluğu
var. Ama 400 kadın çalıştıran işveren bile kreş açmıyor. Açamadığı için başına
ne geliyor? Hiçbir şey. Kreş isteyen ve sendikalaşan kadına ne oluyor? Kapı
dışarı ediliyor. Özel sektör işverenlerine getirilen “kreş hizmeti satın alma”
uygulamasının da kadın çalışanlara imzalatılan formlarla satın alınmış gibi
gösterildiğini uygulamadan çok iyi biliyoruz! Kreşleri yeni bir kâr alanı
olarak gören ve özelleştirmeye hazırlanan iktidarın “kreş desteği” vaadinin bir
seçim propagandası olduğunu ya da kısa bir süre uygulandıktan sonra geri
alınacak bir balon olduğunu görmek bizi şaşırtmayacak! Kaldı ki; kamu kurum ve
kuruluşlarında bulunan kreşlerin kapatılmasından ve Maliye
Bakanlığı’nın 21.01.2013’te yayınladığı “Kamu Sosyal Tesislerine İlişkin
Tebliğ” ile kreşlere kamu bütçesinden harcama yapılmasının engellenmesi, kamuda
çalışan kadınlara yönelik büyük bir hak gaspıdır. Kamusal alanda kreş
uygulamaları yaygınlaşmalıdır.
Doğum izni
süreleri: İlk taslakta özel sektör işyerleri için getirilen doğum
izni 24 hafta idi. İşverenlerin itirazları üzerine, son sızan haberlere göre
doğum izni 18 haftaya indirildi. (Şu anda 16 hafta). Çalışan kadınlar
için zaten kısa olan ücretli doğum
izinlerinin, özel sektörde zaten kullanılamadığını, birçok kadın işçinin
gebelik “ihtimali” nedeniyle işe alınmadığını, gebelik nedeniyle işten
çıkartıldığını biliyoruz. Paketin Hükümet/işveren kesimi arasında üzerinde en
çok fırtına kopartılan ve hemencecik uzlaşılan ücretli doğum üzerine
tartışmaları göstermelik.
Asıl olan ama hiç
tartışılmayan: Çocuklu kadınların öncelikle
kamuda (yoğunlukla), sonra özel sektörde (zamanla) part-time/kısmi çalışmasına
tüm toplum alışıp uyum sağladıktan sonra, gelsin özel sektörde de çocuk başına 5,75 yıl part-time çalışma! Çalışma hayatında
kadın kalacak mı, hep birlikte göreceğiz!?
Kadın işine geri dönecekmiş: İşveren doğum iznini ücretli veya ücretsiz
olarak tamamlayan işçiyi en geç iki ay içinde eski konumunda veya benzeri yerde
derhal istihdam edecekmiş!
Doğum izninden dönen
kadın için işe alınma zorunluluğu, (bunca annelik propagandalarına rağmen)
Türkiye’nin (nedense hala!) imzalamadığı İLO 183’de (Uluslar arası Çalışma
Örgütü’nün Annelik Koruması Sözleşmesi) zaten var. Peki pakette, bu sözleşmede
öngörülen, işverenin kadını işe alıp almadığını denetleyecek bir mekanizma var
mı? İşte o da yok!.. “İş ve aile yaşamını uyumlulaştırma”yı dillerinden
düşürmeyen iktidar ve işverenler, a-tipik (esnek, kısmi) çalışma biçimleri de
dahil tüm kadınları kapsayan ve olmazsa olmaz minimum hakları, asgari koşulları
düzenleyen bu sözleşme konusunda hala sus pus... Neden?
Ayrıca pakette, doğum
yapıp yasal izin süresinden sonra işe dönen kadın işçiler için, başka bir kötü
sürpriz var, bu izinler nedeniyle, emzirme izinleri kaldırılıyor!
Pakette,
gebe ya da emziren
kadının günde 7,5 saatten fazla ve bir yıl süreyle geceleri çalıştırılamayacağı
müjdesi (!) veriliyor. Oysa bunlar zaten
16
Ağustos 2013 tarihli yönetmelikte var. Ama yönetmelikte ciddi hiçbir yaptırımı
ve kurumsal bir izleme mekanizması yok! Bu yeni istihdam paketinde de yok!
Kadınların hamile
olduğu için gündüz vardiyasında bile çalıştırılmadığı, işten çıkarıldığı, işten
çıkarılmamak için hamileliğini gizlemek zorunda kaldığı bir iklimde, yıllardır
kağıt üzerinde kalmış bu “hak”ların; birkaç yıl ya da birkaç ayda bir kadınlara
yeni bir hak getiriliyormuş gibi “müjde”lenmesi; trajikomik bir devlet
geleneğidir.
Sonuç olarak,
Kadın istihdamı paketi diye sunulan ama kadın emeği sömürüsüne dayanan; kadını düzenli, güvenceli işler yerine, anneliğe
ve ev kadınlığına hapseden; kısmi zamanlı düşük ücretli sermaye çalışanı yapan
bu pakete esastan itirazımız var.
Çünkü çocuk bakımını sadece kadınların yükümlülüğü olarak
yasalaştırılmak istemek, hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve hem de 1 Ocak
2002’de yürürlüğe giren yeni medeni yasaya aykırıdır. Çocuk bakım izinlerinin,
hiçbir hak kaybı ya da part-time çalışma dayatması olmaksızın, erkeklerle eşit
hak ve sorumluluklarla düzenlenmesi gerekmektedir. Çocuk bakım sürecine
katılabilmeleri için çalışan babalara (annelere devretmeleri mümkün olmayacak
şekilde) minimum bir çocuk bakım izni verilmelidir.
Çocuklu ya da çocuksuz
özgür bireylerden ve eşlerin her konuda eşit hak ve yükümlülüklerine dayalı
ailelerden oluşan bir toplum oluşturacak politikalar hayata geçirilmelidir. Bu
model içerisinde eğitim ve sağlık sisteminin yeniden organize edilmesinden;
çocuk, engelli, yaşlı bakım sorumluluğunun devlet/özel sektör ve toplumla
birlikte üstlenilmesine dek birey olarak kadınları hak ve özgürlük temelinde
destekleyen politikalar geliştirilmelidir.
Kapatılan tüm kamu
kreşleri açılmalıdır. Kadın/erkek olmasına bakılmaksızın, en az 50 işçi çalıştıran kamu/özel tüm işyerlerinde ücretsiz,
(vardiya koşulları dikkate alınarak gerektiğinde 24 saat açık) bakım evleri ve
kreşler açılması zorunlu olmalıdır. Diğer çocuklu bireyler için her mahalleye
ihtiyacı karşılayacak kadar kreş açılması için devlet kendisi girişimde
bulunmalı, belediyelere yasal zorunluluk getirilmeli, 50’den az işçi çalıştıran
işverenler de bu mahalle kreşlerine destek olmakla yükümlü olmalı, yurttaş
girişimleriyle yaratılacak kreş kooperatifleri vb. alternatif çözüm arayışları
özendirilmelidir.
İş yerlerindeki çalışma
düzeni, kadınların ve erkeklerin çocuklarına bakma yükümlülüğüne uygun şekilde
düzenlenmelidir.
Kadın ve erkek
çalışanların, kendilerine ve ailelerine zaman ayırabilmeleri için yasal
günlük/haftalık çalışma süreleri günde en fazla 7, haftada en fazla 35 saate
indirilmeli, toplu ya da bireysel iş sözleşmeleri ile (hiçbir yasal hak kaybına
izin verilmeksizin) daha altında süreler kararlaştırılması özendirilmelidir.
“Aile sorumlulukları”,
“çocuk bakım yükümlülükleri” gibi bahanelerle kadınlara esnek çalışma formları
dayatmak yerine, tam zamanlı ve tam güvenceli istihdam olanaklarını sağlayacak
yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu istihdam paketi,
Türkiye koşullarında, emekli olma yaşını 65’e yükselterek çalışanların
emeklilik hakkını “mezara gömen” düzenlemeyi daha da ileri götürmektedir.
Kısmi/esnek zamanlı çalışmayı kural, tam zamanlı/düzenli çalışmayı istisna
haline getiren bu düzenleme ile öncelikle kadınlar ve sonuçta tüm çalışanlar
için “emeklilik” artık “bir hayal” bile olmaktan çıkartılmaktadır.
Amaç, gerçekten
istihdamda kadın-erkek eşitliğini sağlamak ise, kadın ve erkek emekçilerce
hiçbir biçimde kabul edilmeyecek bu “yasamsı” düzenlemeler çöpe atılmalıdır.
Ve hazırlanmakta olan
yeni anayasada; (kamu ya da özel) “çalışma hayatının tüm alanlarında (tüm iş ve
meslekte ve her yönetim kademesinde) kadınlarla erkeklerin eşit yeralması
esastır” ilkesi getirilmelidir.