13 Kasım 2013 Çarşamba

Kadın istihdam yasa tasarısı: Çifte sömürüye devam mı?

Kadın örgütleri ile hiçbir biçimde müzakere edilmeden, gizlice hazırlanan ve medyada “kadınlara müjde” haberleriyle duyurulan yeni istihdam yasa taslağının ayrıntıları “sızdırma/ısmarlama haberler” yoluyla belirginleştikçe; bunun “doğum izni ve yardımı müjdesi” değil, meşruiyetini erkek egemenliği ve sermayenin uyumundan alan, toplumsal yaşam ve “emek piyasası”nın kadın ve toplum aleyhine bir yeniden düzenlenmesi operasyonu olduğu açığa çıktı.
Geçtiğimiz günlerde Çalışma Bakanı Faruk Çelik, çalışmayan ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan evli kadınların, eşlerinin ölümünden sonra aldıkları aylık 250 TL. gibi sembolik ödemeye de göz diktiklerini açıkladı. Kadınları “sırf erkeğin evine ve maaşına konmak için evlenmek” ve sonra da bu ödemeyi kaybetmemek için tekrar “evlenmemekle” suçladı. Bu ödemeyi“evliliklerdeki yaş farkını takip altına alarak ve prim ödeme süresi getirerek” sınırlayacaklarını söyledi. Böylece devletin, kadınlara, onları sosyal haklardan yoksun bırakarak ekonomik olarak erkeklere bağımlı evliliklerde bedava ev hizmetçiliği yapmak rolünü biçtiği açıkça ilan edilmiş oldu.
Bu operasyonlar yeni değil. Hükümet ucuz işgücü sağlamaya yönelik yeni nüfus politikalarını kadınların bedeni ve emeği üzerinden şekillendireceğinin ilk işaretlerini, Başbakanın 2008’de dillendirmeye başladığı “en az 3 çocuk” söylemiyle verdi. Ardından, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın adından “kadın” kelimesi çıkarıldı, “aile” bakanlığı oldu. Kürtaj fiilen imkansız hale getirildi, doğum kontrol araçlarına parasız erişim kısıtlandı, gebe kadınlar takibe alındı, vb...Kadın bedenine yapılan bu saldırıları 2011’de açıklanan Ulusal İstihdam Strateji Belgesi’nde iş yaşamında kadınlar için öngörülen “kısmi süreli çalışma, geçici süreli çalışma, özel istihdam büroları aracılığıyla belirli süreli çalışma, uzaktan çalışma, çağrı üzerine çalışma, evden çalışma, iş paylaşımı” gibi yeni çalışma biçimleriyle birlikte düşündüğümüzde ortaya çıkan tablo açıktır: Kadınlara, erkek egemenliği ve sermaye arasındaki kutsal ittifakı bozmayacak şekilde ve üstelik ev ve bakım işlerini aksatmamaları “yasal bir zorunluluk” haline getirilerek; “şimdilik” daha da esnek ve güvencesiz şartlarda çalışmaları dayatılıyor. Sonrası, iktidarların kadınların çalışma hakkı konusundaki siyasal tercihlerine ve hem evde, hem işte bu ağır koşullarda çalıştırılacak kadınların dayanma kapasitelerine kalıyor.

Kısacası kadınlara; sizin asli işiniz evdeki eş, çocuk, yaşlı, hasta, engelli bakımıdır; ev dışında çalışmak istiyorsanız da (bu asli görevlerinizi aksatmamak koşuluyla),  yarı zamanlı, esnek, güvencesiz işlerde çalışabilirsiniz deniyor.
Son yıllarda başta sağlık ve eğitim olmak üzere “reform” adı altında yapılan özelleştirme, temel kamu hizmetlerini piyasanın vahşi işleyişine terk etme; kreşleri, anaokullarını, yaşlı bakım tesislerini kapatma; kadın sığınaklarında bile ihale yoluyla hizmet özelleştirmesine gitme;  kamunun elinde kalan sağlık vb. kurumları faydalılık, karlılık ve performans kriterleri üzerinden özel ticari şirketler gibi yeniden yapılandırma ve taşeronlar üzerinden parça parça özel şirketlere devretme politikaları da bu operasyonun önceki adımlarıdır. İstihdam ve sosyal güvenlik konusundaki son hak gaspları, AKP iktidarının kadını aile içindeki geleneksel rolleri üzerinden tanımlayan muhafazakar kadın politikaları açısından yeni ve dev bir adım oluşturuyor.
İstihdam paketi de bu sürecin tamamlayıcı bir parçası; TİSK, TÜSİAD, TOBB gibi işveren kuruluşlarının yıllardır talebi olan, zaman ve içerik olarak esnek/kısmi/keyfi çalışma kurallarına tabi olacak daha ucuz ve daha güvencesiz çalışanlar ihtiyacını karşılayacak bir düzenlemedir. İktidar ve işverenlerin kadın “istihdamını artırma” argümanı ile üstünü örtmeye çalıştıkları bu olgu, medya aracılığıyla yapılan propagandalar ile; uzun çalışma saatleri, düşük ücret, insanlık dışı çalışma koşulları ile yaşamından bezdirilen kadın (ve erkek) emekçilere dizi dizi haklar getirecekmiş gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Kreş yardımları, yarım gün ücret, kısmi SGK primi ödemeleri gibi ya hiçbir yaptırımı olmadığından kağıt üzerinde bırakılacak; ya da bir gecede geri alınıverecek pamuk ipliğine bağlı, göz boyama amaçlı haklarla bezeli bu paketin çelik çekirdeği, esnek, kuralsız ve örgütsüz çalışmayı yasalaştırmaktır. Aile Bakanı Fatma Şahin’in “kadınlara birçok seçenek sunacağız” iddiasının tam tersine, kadınlara bu paket ile sunulan tek seçenek, daha çok çocuk doğurarak ülkenin gelecekteki ucuz işgücünü yaratmak; bunun için de kamu ya da özel sektör çalışma hayatındaki kendi varlığının ancak geçici sürelerle, part-time ve düşük ücret/düşük kariyerli bir çalışma olmasını kabullenerek, emeklilik hakkı dahil her türlü kazanılmış hakkından vazgeçmektir. Bunun diğer bir sonucu da, kadınların aileye mahkum edilerek, iş yaşamındaki ve evdeki cinsiyetçi iş bölümünün derinleştirilmesidir.
Temel felsesini oluşturan ögeler üzerinden pakete şöyle bir bakalım:  
Pakette evden çalışma imkanı (!) şöyle tanımlanıyor:  İş Yasası uzaktan çalışmaya olanak tanınacak şekilde düzenlenecek. Uygulamada ev eksenli çalışma, çağrıya bağlı çalışma, evden yürütülen büro işleri biçiminde görülen bu çalışma biçimleri, çok düşük ücretli işlerdir.  Üretiminin bir kısmını dışarıya taşıyarak, kadınların sendikalaşmalarının önünde de önemli bir engel teşkil eder.   
Zaten şu ana dek kadın girişimciliğinin özendirilmesi alanında da, kadının mümkün olduğunca evinde, kadınlık rolleriyle bağlı gıda ve tekstil gibi alanlara yoğunlaşarak, bunları evde üreterek sonra kendisine tahsis edilen alanlarda satışa sunması eğilimi ağır basıyordu. Yani iktidarın esnek çalışmadan anladığı, kadının öncelikle evde çalışması…
Kısmi zamanlı çalışma: Taslakta kısmi çalışma/esnek çalışma tüm çalışanlar için getirilmekle birlikte; asıl olarak kadınlar üzerinden ayrıntılandırılıyor. Kamuda çalışan kadınlara her bir doğum için tam 69 ay (5,75 yıl) boyunca günde 4 saat kısmi zamanlı çalışma öngörülüyor. Bu, doğurganlık çağındaki tüm kadın memurların artık “part-time memur” statüsüne geçirilmesi demek. Taslakta bu uygulamanın daha sonra özel sektöre yansıtılacağı ilan ediliyor.
Özel sektörde (şimdilik!) ilk çocuğunu yapan kadın için 2 ay ile sınırlı olarak; ikinci çocuk için 4 ay ve üçüncüsü için 6 ay süreyle “part-time işçilik” statüsü getiriliyor. Bu sürelerde  işveren yarım maaş devlet de geri kalanını ödüyor. Devlet yarı zamanlı çalışmanın finansmanı nereden sağlayacak? Tabii ki bizden kesilen ve bir süredir birikmekte olan işsizlik sigortası fonundan. Bu oyuna gelmeyelim.
Peki, kadının kaç saat çalıştırıldığını, ücret kaybını vd… denetleyecek bir mekanizma da yok! Bu da, uygulamanın özel sektörde işverenlerin keyfi tutumlarına bırakılacağı anlamına geliyor.
Özel istihdam büroları; Esnek çalışma biçimleri genel olarak emeğin; özel olarak da kadın emeğinin sömürü alanının genişletilmesine yol açacak olan “özel istihdam” büroları” üzerinden uygulamaya sokulacak. Bu bürolar aracılığıyla kadın emeği, (en fazla 6 ay süreyle) istenen işyerlerine kiralanacak. Doğum iznine giden kadının yerine geçici işçi bulabilecek. Bu “geçici işçilerin” büyük çoğunluğunun yine kadınlardan oluşacağını tahmin etmek zor değil. İşsizliğin tavana vurduğu Türkiye koşullarında, kadınların ne tür işyerlerinde, hangi koşullarda çalıştırılacağını tahmin etmek de zor olmasa gerek.
Bu özel istihdam bürolarıyla, kayıtdışı çalışan ev işçisi kadınların da kayıt altına alınacağı belirtiliyor. Tüm işçi ve emekçilere daha fazla kölelik koşullarını dayatacak olan bu sistem, İş Yasası'na göre işçiden bile sayılmayan ev işçisi kadınların üzerinden meşrulaştırılmak isteniyor.
TİSK'in özel istihdam büroları ve geçici iş ilişkisine dair geçtiğimiz ocak ayı içinde düzenlediği ve hükümet yetkililerinin baş konuşmacı olduğu seminerde, özel istihdam bürolarının, kadınlar özellikle, ev işçisi kadınlar, yaşlılar, sakatların çalıştırılmasında ve iş ilişkisinin askıya alındığı dönemler için (mesela hak grevi halleri) için olmazsa olmaz kurumlar olduğuna vurgu yapılıyordu.
Bu tespit başta kadın emeği olmak üzere, işverenler tarafından “sorunlu emek biçimleri” olarak tanımlanan gerçekte en korumasız ve ucuz olan emek biçimlerinin güvenceli, nispeten daha yüksek ücretli işlerden dışlanması anlamına geliyor.  Polonya gibi özel istihdam bürolarının yoğun olduğu bir ülkede, bu bürolara bağlı kısmi zamanlı temizlik ve bakım işleri yapan pek çok kadın, birkaç işi birden yapmasına rağmen yine de geçinemiyor. Kadınlar için kısmi zamanlı çalışmayı özel istihdam bürolarına bağlayan bu yasa, bizlere kölelik koşallarında çalışmayı vaad ediyor; başka bir şey değil.
Kreş sorunu: Organize sanayi bölgeleri başta olmak üzere özel sektöre kreş teşvikleri; kamuda kreş zorunluluğu getirilecekmiş! Yıllardır bütçe kanunlarında kreşlere, spor tesisi, misafirhane muamelesi yapan, bütçeden hiçbir destek aktarmayıp “kendi yağınızda kavrulun” diyen,  kamu kreşlerini kapatan bir anlayıştan kamuya kreş zorunluluğunu getirmesi beklenebilir mi? Beklenemez elbette. Zaten daha 16 Ağustos 2013'de  6631 sayılı yasaya bağlı olarak çıkardıkları “Gebe veya Emziren Kadınların Çalıştırılma Şartlarıyla Emzirme Odaları ve Çocuk Bakım Yurtlarına Dair Yönetmelik”te bu işi çoktan çözdüler! Bu son yönetmelik aynen eskisi gibi, 100-150 kadın işçi çalıştıran işyerlerinde emzirme odası, 150'den fazla kadın işçi çalıştıran işyerlerinde kreş yükümlülüğü getiriyor. Peki denetim var mı, yok? Şu anda da kreş zorunluluğu var. Ama 400 kadın çalıştıran işveren bile kreş açmıyor. Açamadığı için başına ne geliyor? Hiçbir şey. Kreş isteyen ve sendikalaşan kadına ne oluyor? Kapı dışarı ediliyor. Özel sektör işverenlerine getirilen “kreş hizmeti satın alma” uygulamasının da kadın çalışanlara imzalatılan formlarla satın alınmış gibi gösterildiğini uygulamadan çok iyi biliyoruz! Kreşleri yeni bir kâr alanı olarak gören ve özelleştirmeye hazırlanan iktidarın “kreş desteği” vaadinin bir seçim propagandası olduğunu ya da kısa bir süre uygulandıktan sonra geri alınacak bir balon olduğunu görmek bizi şaşırtmayacak! Kaldı ki; kamu kurum ve kuruluşlarında bulunan kreşlerin  kapatılmasından  ve  Maliye Bakanlığı’nın 21.01.2013’te yayınladığı “Kamu Sosyal Tesislerine İlişkin Tebliğ” ile kreşlere kamu bütçesinden harcama yapılmasının engellenmesi, kamuda çalışan kadınlara yönelik büyük bir hak gaspıdır. Kamusal alanda kreş uygulamaları yaygınlaşmalıdır.
 Doğum izni süreleri: İlk taslakta özel sektör işyerleri için getirilen doğum izni 24 hafta idi. İşverenlerin itirazları üzerine, son sızan haberlere göre doğum izni 18 haftaya indirildi. (Şu anda 16 hafta). Çalışan kadınlar için zaten kısa olan ücretli doğum izinlerinin, özel sektörde zaten kullanılamadığını, birçok kadın işçinin gebelik “ihtimali” nedeniyle işe alınmadığını, gebelik nedeniyle işten çıkartıldığını biliyoruz. Paketin Hükümet/işveren kesimi arasında üzerinde en çok fırtına kopartılan ve hemencecik uzlaşılan ücretli doğum üzerine tartışmaları göstermelik.
Asıl olan ama hiç tartışılmayan: Çocuklu kadınların öncelikle kamuda (yoğunlukla), sonra özel sektörde (zamanla) part-time/kısmi çalışmasına tüm toplum alışıp uyum sağladıktan sonra, gelsin özel sektörde de çocuk başına 5,75 yıl part-time çalışma! Çalışma hayatında kadın kalacak mı, hep birlikte göreceğiz!?
Kadın işine geri dönecekmiş: İşveren doğum iznini ücretli veya ücretsiz olarak tamamlayan işçiyi en geç iki ay içinde eski konumunda veya benzeri yerde derhal istihdam edecekmiş!
Doğum izninden dönen kadın için işe alınma zorunluluğu, (bunca annelik propagandalarına rağmen) Türkiye’nin (nedense hala!) imzalamadığı İLO 183’de (Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün Annelik Koruması Sözleşmesi) zaten var. Peki pakette, bu sözleşmede öngörülen, işverenin kadını işe alıp almadığını denetleyecek bir mekanizma var mı? İşte o da yok!.. “İş ve aile yaşamını uyumlulaştırma”yı dillerinden düşürmeyen iktidar ve işverenler, a-tipik (esnek, kısmi) çalışma biçimleri de dahil tüm kadınları kapsayan ve olmazsa olmaz minimum hakları, asgari koşulları düzenleyen bu sözleşme konusunda hala sus pus... Neden?
Ayrıca pakette, doğum yapıp yasal izin süresinden sonra işe dönen kadın işçiler için, başka bir kötü sürpriz var, bu izinler nedeniyle, emzirme izinleri kaldırılıyor!
Pakette, gebe ya da emziren kadının günde 7,5 saatten fazla ve bir yıl süreyle geceleri çalıştırılamayacağı müjdesi (!) veriliyor. Oysa bunlar zaten 16 Ağustos 2013 tarihli yönetmelikte var. Ama yönetmelikte ciddi hiçbir yaptırımı ve kurumsal bir izleme mekanizması yok! Bu yeni istihdam paketinde de yok!
Kadınların hamile olduğu için gündüz vardiyasında bile çalıştırılmadığı, işten çıkarıldığı, işten çıkarılmamak için hamileliğini gizlemek zorunda kaldığı bir iklimde, yıllardır kağıt üzerinde kalmış bu “hak”ların; birkaç yıl ya da birkaç ayda bir kadınlara yeni bir hak getiriliyormuş gibi “müjde”lenmesi; trajikomik bir devlet geleneğidir.
Sonuç olarak,
Kadın istihdamı paketi diye sunulan ama kadın emeği sömürüsüne dayanan;  kadını düzenli, güvenceli işler yerine, anneliğe ve ev kadınlığına hapseden; kısmi zamanlı düşük ücretli sermaye çalışanı yapan bu pakete esastan itirazımız var.  
Çünkü çocuk bakımını sadece kadınların yükümlülüğü olarak yasalaştırılmak istemek, hem Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve hem de 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni medeni yasaya aykırıdır. Çocuk bakım izinlerinin, hiçbir hak kaybı ya da part-time çalışma dayatması olmaksızın, erkeklerle eşit hak ve sorumluluklarla düzenlenmesi gerekmektedir. Çocuk bakım sürecine katılabilmeleri için çalışan babalara (annelere devretmeleri mümkün olmayacak şekilde) minimum bir çocuk bakım izni verilmelidir.
Çocuklu ya da çocuksuz özgür bireylerden ve eşlerin her konuda eşit hak ve yükümlülüklerine dayalı ailelerden oluşan bir toplum oluşturacak politikalar hayata geçirilmelidir. Bu model içerisinde eğitim ve sağlık sisteminin yeniden organize edilmesinden; çocuk, engelli, yaşlı bakım sorumluluğunun devlet/özel sektör ve toplumla birlikte üstlenilmesine dek birey olarak kadınları hak ve özgürlük temelinde destekleyen politikalar geliştirilmelidir.
Kapatılan tüm kamu kreşleri açılmalıdır. Kadın/erkek olmasına bakılmaksızın, en az 50 işçi çalıştıran kamu/özel tüm işyerlerinde ücretsiz, (vardiya koşulları dikkate alınarak gerektiğinde 24 saat açık) bakım evleri ve kreşler açılması zorunlu olmalıdır. Diğer çocuklu bireyler için her mahalleye ihtiyacı karşılayacak kadar kreş açılması için devlet kendisi girişimde bulunmalı, belediyelere yasal zorunluluk getirilmeli, 50’den az işçi çalıştıran işverenler de bu mahalle kreşlerine destek olmakla yükümlü olmalı, yurttaş girişimleriyle yaratılacak kreş kooperatifleri vb. alternatif çözüm arayışları özendirilmelidir.
İş yerlerindeki çalışma düzeni, kadınların ve erkeklerin çocuklarına bakma yükümlülüğüne uygun şekilde düzenlenmelidir.
Kadın ve erkek çalışanların, kendilerine ve ailelerine zaman ayırabilmeleri için yasal günlük/haftalık çalışma süreleri günde en fazla 7, haftada en fazla 35 saate indirilmeli, toplu ya da bireysel iş sözleşmeleri ile (hiçbir yasal hak kaybına izin verilmeksizin) daha altında süreler kararlaştırılması özendirilmelidir.
“Aile sorumlulukları”, “çocuk bakım yükümlülükleri” gibi bahanelerle kadınlara esnek çalışma formları dayatmak yerine, tam zamanlı ve tam güvenceli istihdam olanaklarını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu istihdam paketi, Türkiye koşullarında, emekli olma yaşını 65’e yükselterek çalışanların emeklilik hakkını “mezara gömen” düzenlemeyi daha da ileri götürmektedir. Kısmi/esnek zamanlı çalışmayı kural, tam zamanlı/düzenli çalışmayı istisna haline getiren bu düzenleme ile öncelikle kadınlar ve sonuçta tüm çalışanlar için “emeklilik” artık “bir hayal” bile olmaktan çıkartılmaktadır.
Amaç, gerçekten istihdamda kadın-erkek eşitliğini sağlamak ise, kadın ve erkek emekçilerce hiçbir biçimde kabul edilmeyecek bu “yasamsı” düzenlemeler çöpe atılmalıdır.

Ve hazırlanmakta olan yeni anayasada; (kamu ya da özel) “çalışma hayatının tüm alanlarında (tüm iş ve meslekte ve her yönetim kademesinde) kadınlarla erkeklerin eşit yeralması esastır” ilkesi getirilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder